Bir dönem "sorgu" odalarıyla bilinen ve Sabahattin Ali'nin "tabutluk" diye tanımladığı Sansaryan Han, lüks otel olarak kapılarını açtı. (Foto: The Marriott)

Sanasaryan Han, bu kez kapılarını 'farklı' açtı

Bir dönem "sorgu" odalarıyla bilinen ve Sabahattin Ali'nin "tabutluk" olarak tanımladığı Sanasaryan Han, lüks otel olarak kapılarını açtı. 

Marriott Bonvoy'un bir parçası olan ve İstanbul'un tarihi yarımadasının kalbinde yer alan "Sanasaryan Han,  a Luxury Collection Hotel" olarak bu kez "konforlu" bir konaklama hizmeti sunacak. 

Otelin işletmecileri "Doğu ve batının buluştuğu, İstanbul’un büyüleyici tarihine tanıklık etmiş bölgesinde yer alan Sanasaryan Han'da benzersiz anılar yaratacak deneyimler sunma" hedefiyle yola çıkıyor.   

Şirketin Başkan Yardımcısı Philipp Weghmann, "Hem ticaret hem de kültür açısından uluslararası bir merkez olarak tanınan İstanbul'u The Luxury Collection ile tanıştırmaktan büyük mutluluk duyuyoruz." Weghmann'a göre, otel "bu tarihi şehrin ruhunu yansıtıyor ve dünyadaki tüm seyahat severlerin maceracı ruhunu temsil ediyor" diyor. 

1895 yılında inşa edilen neo-klasik yapı, şehrin ihtişamını İstanbul'un kültürel mirasıyla kusursuz bir şekilde harmanlıyor. Osmanlı dönemi mimarı; Hovsep Aznavur tarafından tasarlanan ve Migirdiç Sanasaryan tarafından yaptırılan han, Mısır Çarşısı, Kapalı Çarşı, Sultanahmet Cami, Ayasofya ve Karaköy semti gibi kültürel cazibe merkezlerine yürüyüş mesafesinde yer alıyor. 

Günümüzde farklı zevklere seslenecek

İstanbul sahaflarının ender bulunan antika kitaplarından ve Istanbul fotoğraflarından oluşan seçkin kütüphane alanı ile düzenlenmiş ‘The Library Bar’, Sanasaryan Koleji’ndeki zamanının en büyük kütüphanesinden ilham alıyor. Erzurum’daki kolejden mezun olan öğrencilerin diplomalarına ithafen yapılmış el yapımı seramik replikalar, seramik parşömenler  ve özel yapım seçkin tabloların yanı sıra çağdaş sanat enstalasyonları da sergileniyor.

İsviçre’de yaşayan Türk sanatçı Harun Doğan'ın; şehrin zamana meydan okuyan cazibesini yansıtan tek renkli fotoğraflardan oluşan ‘Momentum’ sergisi duygulara hitap ediyor.

Şık ve zarif tasarım özellikleri, büyük neoklasik tarzdaki kemerli pencerelerle çerçevelenmiş İstanbul manzarasına sahip 6 süit ve 57 odası ile lüks deneyimini misafirleriyle buluşturmayı hedefliyor. Türk hamamından esinlenerek tasarlanmış mermer banyolar, Osmanlı motifli turkuaz ve siyah modern yatak başları, el yapımı bakır aksesuarlar geleneksel Türk adetlerine atıfta bulunuyor. Misafir odalarında yer alan Harun Doğan’ın İstanbul kartpostalları ve otele özel tasarlanmış mühür seti; çağdaş İstanbul ritüellerine nostaljik bir hava katıyor.

Otelin tüm odalarında ‘Çay Ustaları’ tarafından özenle hazırlanan bakır çay setleri, Mısır Çarşısı ve Topkapı Sarayı bahçesindeki güllerden ilham alınarak, Sanasaryan Han’a özel harmanlanan aromatik çaylar, geleneksel ince belli cam bardaklarda konuklara özel bir deneyim sunuyor. 

Otel, yerel mutfağın özgün sunumlarını yansıtan Sini Restaurant ve The Library Bar ile Türkiye'nin zengin mutfak kültürünü misafirlerle buluşturuyor. 

Bu reklam kokan bölüm Sansaryan Han'ın bugün geldiği noktayı anlatıyor. 

Eski deneyimlerin "korkunç" izleri

Yapı, 1935 yılından itibaren uzun bir süre İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından kullanıldı. Emniyet Müdürlüğü olarak işlev gördüğü burada "konuk edilenler"in belleklerine "işkence" izleri silinmeyecek şekilde kazındı. 

Sabahattin Ali'nin "tabutluk" olarak tanımladığı "konuklar" arasında kimler yoktu ki... Aziz Nesin, Nazım Hikmet, Vedat Türkali, Ece Ayhan, Atilla İlhan, Alparslan Türke, Nihal Atsız, Mihri Belli, Nuri İyem, Ahmed Arif, İlhan Selçuk,  Ruhi Su, Sabahattin Ali... Bunlar ünlü isimler, çok sayıda da ünlü olmayan isimler vardı.

O tarihteki konuklarının ifadesiyle "Sansaryan Han"da kalanlar hücrelerde "konuk" edildiler. Sabahattin Ali, "burada yatanlar uykudan mahrum, aç ve susuzdur. 35 hücreden sadece altısında küçük pencere vardır, diğerleri hava almaktan da yoksundur. Birçoğumuz tabutlukta tutulma işkencesine maruz kaldık" diye anlatır. 

Çok sayıda insanın hayatında "kara bir dönem" olarak yer alan "tabutluklar" 1947 yılında yıkıldı, ancak Sanasaryan Han'ın işlevi bir süre devam etti. 

Attilâ İlhan'ın "Tutuklunun Günlüğü" şiirinde hanın izlerini şu dizelerle aktarır:

"Daktilolar camları bulutlu sorgu odalarında

Didiklemez mi özgürlüğünü Sansaryan Hanı'nda

Küflenir suyun bir bakır çalığı birikir ağzında

Kendini öldürmeyi belki bin kere tasarlarsın da

Bir kere aklından geçmez bitirmeden ölmek şarkıyı"

Yapının geçmişi

"Sansaryan Han" diye anılan bina adını Mıgırdiç Sanasaryan'dan alıyor. Tarihi han, İstanbul Balat'ta bulunan Bulgar Kilisesi'ni de inşa eden mimar Hovsep Aznavour tarafından 1895 yılında yapıldı. "Hatırlayan Şehir" adlı yayında, Mıgırdiç Sanasaryan'ın hanı 19 bin Osmanlı altını karşılığında Çerkez İsmailpaşazade İhsan Bey'den satın aldığı belirtiliyor.

Tüccarlık yapan Mıgırdiç Sanasaryan, Erzurum'da Ermeni yetimlerin eğitimine katkı sağlamak için açtığı Sanasaryan Okulu'na gelir sağlaması için 1901 yılında kurulan Sanasaryan Vakfı'na bağlı olarak satın aldığı hanı faaliyete aldı. Hanın Ermeni Patrikliği kayıtlarındaki tapu kaydı, 1909 yılına uzanıyor. Ancak 1915 olayları sonrasında okul kapatıldı, hana el konuldu.

Hanın mülkiyeti günümüzde uzun süre mülkiyet davalarına konu oldu. Anayasa Mahkemesi'ne kadar uzayan dava süreci yaşandı. Sanasaryan Han, son olarak, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yirmi yıllığına kiraya verildi  ve yeni işletmecileri otel olarak çalıştırmak üzere hanı devraldı.